GÜNCEL

Yeraltının mecbur insanları

Pek çoğu madenciliğin zor olduğunu hele bu coğrafyada en tehlikeli iş olduğunu biliyordu. Kimisinin ailesinde maden şehitleri vardı. Ama eğitim ve başka bir iş herkese nasip olmuyordu. Madende hayatını kaybedenlerin hikâyeleri hep bir '

17 Mayıs 2014 Saat: 10:48
Yeraltının mecbur insanları
Yeraltının mecbur insanları

Şerafettin Girgin 
‘Anne, babam nerede?’ 
43 yaşındaki ilkokul mezunu Şerafettin Girgin’in cenazesi dört gündür madende. Arama kurtarma ekipleri bir türlü Girgin’e ulaşamıyor. Ailesi ise gece gündüz maden ocağının önünde nöbette... Eşinin maden hakkında pek konuşmadığını söyleyen eşi Azime Girgin son dört günde yaşadıklarından sonra “Şimdi anladım madenciliğin nasıl bir  olduğunu” diyor. Çünkü kocası ocakta yaşadıklarını hiç anlatmaz, sorduklarında “Moralinizi bozmayayım” dermiş. Ailesini uzak tutmaya çalıştığı o trajedi ne yazık ki maden kazasıyla hayatlarının tam ortasına düştü. Azime Girgin anlatıyor: “Eşim madencilik hakkında konuşmazdı. İşi hakkında soru sorduğumuzda, ‘Neden soruyorsunuz? Madencilik dünyanın en kötü işi. Anlatıp moralinizi bozmak istemiyorum’ derdi. Dört gündür madende bekliyoruz. Burada anladım eşimin ne demek istediğini.” 
Azime ve Şerafettin’in altı yaşında Fatma Miray adında bir kızları var. Annesi eve uğrayınca hemen babasını soruyor. “Babasının mahsur kalan arkadaşlarını kurtarmaya gittiğini söylüyorum. Buna seviniyor, çünkü Fatma babasının arkadaşlarını tanıyor, onlar da Fatma’yı seviyor” diyor Azime Girgin... Fatma’ya gerçeği elbet bir gün söyleyecek ama şimdi tek isteği var: Bir an önce eşinin cenazesinin bulunması. 
MEHMET ATEŞ 
İşinin dördüncü gününde 

 


can verdi 
41 yaşındaki ilkokul mezunu Mehmet Ateş altı yıl madencilik yaptı. “Bu meslek yapılır gibi değil” dedi ve bırakıp başka işler yapmak istedi. Neyse ki bir elektrik dükkânında iş buldu, bir süre burada çalışarak ailesine bakmaya çalıştı. Ama olmadı, 2013’te elektrik dükkânı kapanınca işsiz kaldı. Arkadaşları maden ocağında çalışıyordu. Maaşlarını alıyor, evlerine ekmek götürüyorlardı. Madenin nasıl bir yer olduğunu iyi bilen Mehmet Ateş ocağa inmemek için elinden geleni yaptı. Bir yıl boyunca bekledi, iş aradı. Ama bu bölgede madencilik neredeyse tek seçenek gibiydi. Sonunda çaresiz kaldı ve tekrar madene inmeye karar verdi. Yeniden kazma sallamamak için yıllarca direnen Ateş’in çaresizliğe yenik düşmesinin üzerinden sadece üç gün geçmişti. İşe başlamasının dördüncü gününde o korkunç kaza oldu. Mehmet Ateş geride 13 ve 15 yaşlarında iki çocuk bıraktı. Kardeşini sorduğumuz ağabeyi ise son buluşmalarını anlattı. Mehmet’in çaresizliği belli ki onun da aklından çıkmamış: “En son geçtiğimiz cuma görüştük. Bana madenciliğe başlamak istemediğini ancak evine ekmek getirmesi için başka iş bulamadığını söyledi. Kardeşim istemeye istemeye o madende işe başladı. Dört gün sonrada patlama oldu ve kardeşim hayatını kaybetti. Şimdi geriye iki çocuğu ve dul eşi kaldı. Bütün aile perişanız.” 
UĞUR ÇOLAK 
‘Ömrümün en uzun günü’ 
Henüz 25’indeydi... Ailesinde madencilik de madenin dehşeti de iyi biliniyordu. Çünkü babası da madenden emekli olmuştu. Baba Çolak, çalıştığı dönemde bir maden patlamasından sağ kurtulabilmişti. Yaşadığı trajedinin etkisiyle ailesinden kimsenin madenci olmasını istemiyordu. Onların madene mahkûm olmaması için tek çarenin okumak olduğunu da iyi biliyordu. Çocuklarının okumasını çok istedi. Ancak evin en büyük çocuğu olan Uğur, liseyi bitirdikten sonra üniversiteyi düşünmedi. Üniversitede okumak da para demekti ve o madene inip ailesine, kardeşlerine katkıda bulunmayı seçti. Maddi sebeplerle okumayı bıraktı. Neyse ki kardeşi üniversiteye gidecek, hiç değilse babalarının hayalini o gerçekleştirecekti. 
Önce askere gitti, gelince evlenmek, bir iş bulup hayatını kurmak için. Döner dönmez Duygu Çolak’la evlendi, belki de uzun süredir birbirlerini seviyorlardı. Babasının sözünü dinlemek için elinden geleni yaptı. Bir süre başka işlerle uğraştı. Düzenli bir geliri yoktu ama sorumluluğu çoktu. İki çocuğu olmuştu, üstelik üniversitede okuyan kardeşine de o destek oluyordu. Düzenli bir geliri olmayan Çolak, kendi yapamadığını yapıp okumaya devam eden kardeşi için, evdeki çocukları için artık düzenli bir gelire sahip olmak için madenin çağrısına yenik düştü. İki yıl önce madenciliğe başladı. 
Maden yangınında ölüsüne 24 saat sonra ulaşıldı. Cenazeyi alana kadar madenin önünde bekleyen gencecik eşi Duygu Çolak o anları, ‘’Olayı duyar duymaz apar topar madenin önüne gittim. Madenin önü mahşer yeri gibiydi. 24 saat boyunca gözüm hep çıkış kapısındaydı. Hiç uyumadan bekledim. O gün benim ömrümün en uzun günüydü. Eşimin hayatını kaybettiği ilan edilince yıkıldım” diye anlattı. Biz gazetecilerin teybine söyleyecek bir de son sözü vardı Duygu Çolak’ın: “Bu kadar insanın ölmesinde en büyük suç devletindir.” 
TAYYİP ŞENLİK 
Kurtuldu, tekrar girdi bir daha haber alınmadı 
26 yaşındaki Tayyip Şenlik’in diğer madencilerden bir farkı vardı. Şenlik, Adnan Menderes Üniversitesi Bankacılık Bölümü’nü başarıyla bitirdi. O bir üniversiteliydi. Ancak üniversite iş demek değildi... İşsiz kalınca o da çareyi madencilik yapmakta buldu. Patlamada içeride mahsur kaldı. Neyse ki şanslıydı, sağ kurtulmayı madenden çıkmayı başardı. Ancak arkadaşlarının madende mahsur kalmasına dayanamadı. Tayyip Şenlik, arama kurtarma ekiplerine katıldı. Bir daha kendisinden haber alınamadı. Kardeşi hakkında en ufak bir bilgi alamadıklarını söyleyen abi Ramazan Çelik hâlâ bekliyor. “Kimse bize bir bilgi vermiyor. Kimse kardeşimin madenin hangi bölümünde arama kurtarma çalışması yaptığını da bilmiyor. Burada tek yaptıkları şey bizi madenin önünden uzaklaştırmak oluyor. Bu insafsızlıktır.” 
CEMAL YILDIZ 
Üniversite parası için öldü 
Adını ‘15 yaşındaki maden işçisi’ olarak duyduk. Sonra 19’unda olduğu açıklandı, böylece birilerinin içi rahatladı! Madenlerin yabancısı değildi, yerin altındaki kısacık çalışma hayatı Soma faciasında sona erdi. Lise yıllarında güreşte il birincisiydi. Üniversiteye girmişti. Bir yıldır kömür ocağında çalışıyordu. Belki yakında madeni bırakacak, biriktirdikleriyle üniversiteye ağırlık verecekti; olmadı... Annesi Hatice “Oğlumu yemedim içmedim büyüttüm. Memlekete faydalı birisi olsun diye” diyerek gözyaşı döktü. 
HÜSEYİN-FERHAT AVKAŞ 
Baba-oğul birlikte öldü 
Madende birlikte can veren baba-oğul Hüseyin ve Ferhat Avkaş’ınki Soma’nın en acı hikâyelerinden biri olarak akıllarda yer etti. Hüseyin Avkaş 1990’da Ordu’dan göç etti Soma’ya. Ordulular da Türkiye ’nin ehil madencilerinden bilinirdi. Kısa sürede usta, ardından çavuş, başçavuş olarak sürdürdüğü mesleğinden geçen yıllarda emekli oldu. 43’ündeydi. Emekliliğine rağmen yeraltında ‘geçim derdi ve çocukların geleceği’ diyerek çalışmaya devam eden pek çok isim gibi... Başçavuş olarak görev üstlenmişti. Oğullarını da aldı yanına. Önce Fatih’i, 19’una basar basmaz Ferhat’ı... 
O gün Hüseyin Avkaş, Ferhat’la madene gitti, Fatih ise rahatsızlığı nedeniyle evde kaldı. Hüseyin Avkaş, başçavuş olarak yaklaşık 60 kişinin sorumluğunu üstleniyordu. 19’una kadar pazarlarda tezgâh açan Ferhat madene ineli bir yıldan daha az olmuştu. Hüseyin Avkaş telefon hattının bulunduğu bölüme çıktığında alevlenme başladı. Durumun vahametini anlayan Hüseyin Başçavuş oğlunu aşağıda bırakmamak için derinliklere ilerledi. Kurtarma ekipleri, baba Hüseyin Avkaş ve oğlu Ferhat Avkaş’ı yan yana buldular… 
MEHMET EFE 
Okudu mühendis oldu 
dedesi gibi madende öldü 
Soma’daki kömür işletmesinde başmühendis olarak çalışan Mehmet Efe, ismini aldığı dedesinden 47 yıl sonra tıpkı onun gibi bir maden kazasında yaşamını yitirdi. Balıkesir’in Savaştepe ilçesinde doğup büyüdü. Madencilerin yaşadığı mahallenin gurur kaynağıydı; çünkü o okumuş ve mühendis olmuştu. Mehmet Efe, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. 5 yıl önce facianın yaşandığı Soma’daki maden ocağında işe başladı. İş güvenliği konusunda eğitimliydi ve patlamada değil, çok sonra kurtarma çalışmaları sırasında hayatını kaybetti. 2011’de evlenmişti. Arkasında eşini ve bir ferdini daha madende kaybeden ailesini bıraktı. İsmini aldığı dedesi 1967’de Soma’daki başka bir maden kazasında ölmüştü. Hiç görmediği dedesinin yanına gümüldü. 
RAMAZAN ÜNAL 
Son sözü: Ben mahvoldum 
Ramazan Ünal, yıllardır günü birlik işlerde çalışıp geçimini sağlamaya çalışıyordu. Babasının anlattığına göre “Artık yeter” dediğinde amcası gibi madenci olmaya karar verdi. Madenlerde çalışmışlığı vardı. Ne de olsa Zonguldaklıydı… Yedi yaşında bir kızı vardı. Amcası Cemal Ünal’ın çalıştığı madene başvurdu. Burada iş bulamayınca, kazanın yaşandığı ocakta çalışmaya başladı. İşe gireli dört gün olmuştu. Patlamanın ardından kapıda bekleyen amcası, Ramazan’ın sağ çıktığını gördü. Amcasının elini tutup “Ben mahvoldum” dedi. Bu belki de son sözleri oldu. Ambulansla kaldırılıldığı hastanede hayatını kaybetti. 
MUHARREM ŞEN 
Zonguldak’tan gelmişti 
Muharrem Şen üç yaşında bir kız çocuğunun babası. Zonguldak, Çaycuma’dan. Altı yıldır Soma maden ocaklarında çalışıyor. Liseyi bitirdiğinde, çevresinden iyi bildiği bir mesleği, maden işçiliğini seçmeye karar verdi. Zonguldak’ta iş bulamayınca Soma’ya gitti ve çalışmaya başladı. Soma’daki 17 bin Zonguldaklı’dan biriydi… Erken emekli olmak, bu işi çok uzun yıllar sürdürmemek niyetindeydi. 27 yaşında hayata veda etti.

YORUMLAR Üye Girişi

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Bidünya Haber | Dünya ve Türkiye Gündemine uzak kalmayın. Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız
Yukarı ↑